16 Ekim 2015 Cuma

Kamboçya: Kızıl Cinnetin Doruk Noktası


Çin'in Doğu Türkistan'daki vahşetleri, uluslararası kaynaklar tarafından ayrıntılı olarak rapor edilmiştir. Uluslararası Af Örgütü'nün bu konudaki özel yayınında belirtildiği gibi, Uygur Müslümanları işkence ve infazlarla yok edilmek istenmektedir. Çin'in Doğu Türkistan'daki Müslüman Uygur Türkleri'ne on yıllardır soykırım uygulamaktadır. Kasten bu bölgede nükleer denemeler sonucunda çok sayıda çocuk sakat doğmuştur.

Mao'nun ideolojisi, bir diğer ifadeyle Maoculuk, bu bölümün başında da belirttiğimiz gibi komünizmin en kötü versiyonudur. Zaten acımasız, çatışmacı, zalim ve kan dökücü bir ideoloji olan komünizm, Maoculukla birlikte daha da ileri bir vahşet boyutuna varmıştır. Bunun bir nedeni, Maoculuğun "geleneksel" Uzakdoğu Asya vahşetini de komünizme katmış olmasıdır.
Bu olguyu daha da iyi anlayabilmek için, Asya'daki bir başka komünizm örneğine daha bakmak gerekir. Söz konusu örnek, Çin'in desteğiyle iktidara gelmiş ve Maoculuğu yöntem olarak benimsemiş bir rejimdir: Kamboçya'daki Kızıl Khmer rejimi.
Kamboçya, Asya'nın Hindistan'la Çin arasında kalan ve bu yüzden "Hindiçini" olarak anılan bölgesinde yer alır. Küçük ve fakir bir ülkedir. Halkının ezici yoğunluğu yüzyıllardır tarımla geçinir. Tarımın başlıca unsuru ise ülke boyunca uzanan pirinç tarlalarıdır. Ancak bu pirinç tarlaları, 1975-79 yılları arasında "ölüm tarlalarına" dönüşmüştür. Nüfusu 9 milyon olan ülkede, yaklaşık 3 milyon kişi, kafasına kurşun sıkılarak, kafatası baltayla parçalanarak, başından torba geçirip boğularak veya açlığa mahkum edilerek öldürülmüştür. Tarihte eşi görülmedik bu vahşetin failleri ise, Kamboçya'nın Maocularıdır: Kızıl Khmerler.
Kızıl Khmer örgütü, Pol Pot adlı bir Maocu tarafından kurulmuş ve yönetilmiş bir komünist partidir. Uzun yıllar Kamboçya ormanlarında örgütlenen ve iktidar hayalleri kuran Kızıl Khmerler, 1975'te bu rüyalarına kavuşurlar. İktidara geldikten sonra da, Stalin Rusyası'nda veya Mao'nun Çini'nde bile görülmeyen boyutlarda totaliter ve zalim bir rejim kurarlar. Kızıl Khmer rejimi, komünist cinnetin doruk noktasıdır. Parti, ülke için yapılması gereken tek komünist görevin, pirinç tarlalarında ölesiye çalışmak olduğuna karar vermiş ve tüm Kamboçya nüfusunu tarlalarda çalıştırmaya başlamıştır. Şehirlerde yaşayan on binlerce insan— devlet adamları, bürokratlar, öğretmenler, aydınlar—köylere sürülmüş ve oluşturulan kolektif çiftliklerde çok ağır şartlarda çalıştırılmaya başlanmıştır. Çalışmak sırasında kaytarmak, toplanan ürünlerden bir parça bile olsun izinsiz olarak yemek veya herhangi bir dini ibadet "devrime isyan" sayılmış ve bu bahanelerle her dakika insan öldürülmeye başlanmıştır.
Kızıl Khmerler, partilerine "Angkar" adını vermişler ve tarlalarda ölesiye çalıştırdıkları milyonlarca insana "Angkar sürekli olarak sizi görüyor" telkininde bulunmuşlardır. Kızıl Khmer vahşetinden kurtulmayı başaran bir Kamboçyalı, sözde "demokratik" Kamboçya'da yaşananları şöyle anlatır:
Demokratik Kamboçya'da cezaevi, mahkeme, üniversite, lise, para, posta, kitap, spor, eğlence yoktu… Yirmi dört saatlik işgününde, ölüm bir an bile eksik değildi. Günlük yaşam şu şekilde bölünüyordu: on iki saat bedensel çalışma, yemek için iki saat, dinlenme ve eğitim için üç saat, yedi saat uyku. Devasa bir toplama kampında bulunuyorduk. Artık adalet de mevcut değildi. Yaşamımızın tüm eylemlerini kararlaştıran Angkar'dı. Kızıl Khmerler çelişkili eylemlerini ve emirlerini haklı göstermek için sıkça örneklere baş vuruyordu. Bireyi bir öküzle kıyaslıyorlardı: 'Şu saban çeken öküzü görüyorsunuz. Yemesi buyrulursa yer. Yeterli otun bulunmadığı bir tarlaya götürülürse yine de otlar. Yer değiştiremez. Gözlem altındadır. Ona sabanı çekmesi söylenince, saban çeker. Asla karısını ve çocuklarını düşünmez.94
Kızıl Khmer rejimi, komünizmin temelinde yer alan "insanın hayvanlaştırılması" projesini en belirgin biçimde hayata geçirmiştir. İnsanlar, üstteki örnekte belirtildiği gibi, "tarla süren öküzler gibi" olmaya zorlanmıştır. Bu arada din, ahlak ve aile gibi insani kavramların yok edilmesine büyük önem verilmiştir.Komünizmin Kara Kitabı'nda, Kızıl Khmer rejiminin aile kurumunu ve aile fertleri arasındaki sevgiyi yok etmek için yaptığı uygulamalar şöyle anlatılır:
Kızıl Çin'in Darwınist Vahşet Sürüyor
Kitap boyunca pek çok örneğini gördüğümüz gibi, Darwinist-komünist anlayışa sahip olan bir devlet, kendi çıkarları için halkına, vatandaşına, soydaşına eziyet eder, katliam yapar, onları aç bırakır, sefalete sürükler. Darwinist-komünist devlette önemli olan halkın refahı, mutluluğu, huzuru ve güvenliği değil, kendi hakimiyetinin güçlenmesidir. Rusya ve Çin, bu zalim devlet anlayışının günümüzdeki iki örneğidir. 2000 yılı sonlarında, yeni doğmuş bir bebeğin, Çinli devlet memurları tarafından, ailesinin gözü önünde, hiç acımadan boğularak öldürülmesi, söz konusu zalim Darwinist-komünist anlayışın çarpıcı bir örneğidir. Benzer vahşetler Çin işgali altındaki Müslüman Doğu Türkistan'da sürekli uygulanmaktadır. Darwinizm'in insanları değersiz hayvanlar olarak gösteren, yaşamı çıkarlar için mücadele alanı olarak tanıtan telkinleri ise bu zalimliklerin çıkış noktasıdır. Tüm bu vahşetlerin ortadan kalkması ve insanların barış ve huzura kavuşması ise, söz konusu Darwinist ideolojinin silinmesiyle mümkün olacaktır.
Rejim, her bireyin Angkar karşısında tamamen bağımlı olması şeklindeki totaliter tasarısına karşı kendiliğinden bir direniş seti oluşturacağını düşündüğü aile bağlarını gevşetmek ya da koparmak için herşeyi yaptı; çalışma birimlerinin köye çok yakın yerlerinde bile çoğu zaman kendi "lokalleri" (bazen basit hasırlar ya da hamaklar) vardı. Burayı terk etme izni almak çok zordu: kocalar haftalar boyunca eşlerinden ayrı kalıyor ya da dahası çocukları yaşlı ebeveynlerinden uzaklaştırılıyorlardı. Yetişkinler ise ailelerini görmek için izin almadan, kimi zaman da döndüklerinde onların öldüklerini görmüş olmak pahasına ve yakınlarından hiçbir haber almaksızın altı ayı geçirebiliyorlardı. Burada model yukarıdan geliyordu: yönetici çiftlerin kendileri de pek sıkça ayrı yaşıyordu. Bir annenin, küçük olsa bile çocuğuyla fazlaca ilgilenmesine pek iyi gözle bakılmıyordu.95
Kızıl Khmer lideri, 3 milyon Kamboçyalı'nın katili Pol Pot.
Aslında burada karşılaştığımız uygulamalar, Karl Marx'ın ve Friedrich Engels'in ailenin kökeni hakkındaki yorumlarının eyleme dönüşmüş halinden başka bir şey değildir. Marx ve Engels, maymundan evrimleşmiş bir hayvan türü olarak gördükleri insanın din, ahlak ve aile gibi kavramlara sahip olmaması gerektiğini, bunların ekonomik ilişkiler sonucunda ortaya çıkan "üst yapı kurumları" olduğunu ileri sürmüştür. Komünist bir toplumda da bu kavramların yok olacağını vaat etmişlerdir. İşte Kızıl Khmerlerin projesi, Marx ve Engels'in bu batıl inancını hayata geçirmekten başka bir şey değildir.
Dini ve aileyi yok etmek, insanları da hayvanlaştırarak "tarla süren öküzler" haline getirmek isteyen Kızıl Khmerler, daha önceden Lenin, Stalin ve Mao tarafından kullanılan kasıtlı kıtlık yöntemini de yeniden uygulamaya geçirdiler. Halk kasıtlı olarak aç bırakılıyor, bu yolla irade ve kişilikleri yok ediliyor, sonra da "Angkar" tarafından beslenerek Kızıl Khmer rejimine adeta bir ilah gibi tapması isteniyordu:
Milyonlarca Kamboçyalı'yı yıllar boyunca ezen açlık, bilinçli olarak daha iyi köleleştirmek için kullanıldı. Böylece zayıf düşürülmüş, besin rezervi oluşturmaktan aciz bireyler, daha az kaçma girişiminde bulunurdu. Sürekli beslenme tutkusuna kapılan kişilerde, özerk düşünce, itiraz, hatta cinsellik gücü yıkılır. ... Hatta ebeveynler ile çocuklar arasındaki dayanışmayı kırmayı sağlar. Kendisini besleyen eli, kanlı bile olsa kimse öpmekten çekinmiyordu. 96
Bu açlık kasten oluşturulmuştu, öyleki ülkede açlıktan ölenler varken ekilmeye elverişli toprakların yalnızca beşte biri kullanılıyordu!97 Açlıktan insanların ölmesi rejim için bir sorun değil, bir hedefti zaten. Kızıl Khmer liderleri sık sık şöyle diyorlardı: "Kurduğumuz ülke için bir milyon iyi devrimci yeterlidir; geri kalanına gereksinimimiz yok. Bir düşmanımızı hayatta bırakmaktansa, on dostumuzu öldürmeyi yeğleriz."98
Kızıl Khmerler iktidara kanlı bir iç savaştan sonra geldiler. İç savaş sırasında başkent Phnom Penh'e yönelik Kızıl Khmer saldırıları sırasında yaşanan bu manzaralar, yaklaşan korkunç vahşetin habercisiydi.
Mao'nun Kültür Devrimi sırasında başgösteren "sevgiye, güzelliğe, estetiğe ve kültüre düşmanlık" eğilimi, Kızıl Khmerler'de cinnet noktasına varmıştı. İnsanların saçlarını taramaları, kendilerine biraz özen göstermeleri, hatta gözlük takmaları bile "halk düşmanlığı" sayılabiliyordu!… Aşağıdaki alıntı, bir Kızıl Khmer kampında, kamp yöneticisinin tutsaklara yaptığı bir konuşmadan alınmıştır:
Demokratik Kamboçya'da, Angkar'ın şanlı rejimini değil, geleceği düşünmek zorundayız. Geçmiş toprağa gömüldü, 'Yeniler' konyağı, pahalı giysileri ve modaya uygun saç kesimlerini unutmalı. Kapitalistlerin teknolojisine gereksinimimiz yok, hem de hiç! Yeni sistemde çocukların okula gönderilmeleri de gerekmiyor. Kırlar bizim okulumuz, toprak kağıdımız, saban dolmakalemimiz: yazılarımızı çift sürerek yazacağız! Karneler ve sınavlar yararsızdır; çift sürmeyi öğrenin: işte yeni diplomalarınız! Ve doktorlar; artık onlara da gereksinimimiz bulunmuyor! Eğer bağırsaklarının çıkartılmasını isteyen bir kişi varsa, onunla ben kendim ilgileneceğim!...
Görüyorsunuz ne kadar basit, bunun için okula gitmeye gerek yok! Üstelik biz mühendislik ya da profesörlük gibi kapitalist mesleklerine de gereksinim duymuyoruz! Ne yapmamız gerektiğini söyleyecek öğretmenlere de gereksinimimiz yok; bunların hepsi kokuşmuştur. Tarlalarda sıkı çalışmak isteyen kişilerden başkalarına gereksinim duymuyoruz! Yoldaşlar, bununla beraber… çalışmayı ve özveriyi reddedenler var… Doğru devrimci anlayışa sahip olmayan ajitatörler var… Yoldaşlarım, bunlar bizim düşmanlarımızdır! Hatta bunların bazıları bu akşam burada!
Bu kişiler eski dünyanın kapitalist düşüncesine yapışıyor! Onlar hemen tanınabilir: Aranızdan bazı kişilerin hala gözlük taktıklarını görüyorum! Neden gözlük takıyorlar? Onlara bir tokat atarsam, göremeyecekler mi? Ha! Başlarını geriye çekiyorlar; demek ki beni görebiliyorlar. Şu halde gözlüğe gereksinimi yok onların! Kapitalist modasını izlemek için gözlük takıyorlar; bunun kendilerini güzelleştirdiğini sanıyorlar! Buna gereksinimimiz yok bizim: güzel olmak isteyen kişiler tembel ve halkın enerjisini sömüren sülüklerdir!99
Kızıl Khmer Vahşetinin Kurbanları
Kızıl Khmerler, idam edecekleri insanların bazılarını numaralayarak resimlerini çekmişlerdir. Fotoğraflar, idam edilmeden önce bu şekilde görüntülenmiş Kamboçyalılara aittir. Kızıl Khmerlerin ölüm tarlarında, binlerce toplu mezar bulunmuştur. Yandaki kemikler, başlarına plastik torba geçirilerek boğulan Kamboçyalılara aittir.
Kamboçya'yı Çin'in desteğiyle ele geçiren bu Maocu psikopatlar, başta belirttiğimiz gibi 3 milyona yakın suçsuz insanı öldürdüler. Öldürülecek insanlar önce kafalarına kurşun sıkılarak infaz ediliyordu. Ama sonra bunun "mermi israfı" olduğuna karar verildi ve daha vahşi yöntemlere geçildi. Konuyu inceleyen Fransız araştırmacı Marek Sliwinski, bu yöntemlerin "mermi tasarrufu" yanında Kızıl Khmer militanlarının sadizmini tatmin etmek bakımından da tercih edildiğini yazar. Buna göre kurbanların yüzde 53'ünün kafası ezilmiş (demir çubukla, kazma sapıyla, bazen de çapa sapıyla), yüzde 5'i kafasına geçirilen plastik torbayla boğulmuş ve yüzde 5'i de boğazlanmıştır.
Kızıl Khmer rejimi, Vietnam'ın 1979'da Kamboçya'yı işgal etmesiyle sona erdi. Vietnamlılar, bir önceki rejimin vahşetini dünyaya sergilemek için "ölüm tarlaları" olarak anılan pirinç tarlalarını kazarak cesetleri çıkardılar ve bunları sergilediler. Bugün Kızıl Khmerler tarafından öldürülen on binlerce insanın kemik ve kafatasları, başkent Phnom Penh'teki bir müzede sergilenmektedir.
Charles Darwin'in yazdığı bir kitapla kendisine "bilimsel temel" bulan Marx ve Engels'in safsatalarıyla şekillenen, Lenin ve Stalin'in vahşetiyle bir dünya gücü haline gelen ve Mao'yla birlikte cinnet boyutuna varan komünizm, Kamboçya'daki vahşetle birlikte gerçek yüzünü dünyaya göstermiştir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder